Mallorca
© 2021 Koray. All rights reserved.

Bir Avrupa yaz tatili klasiği: Mallorca


30 Temmuz – 7 Ağustos, 2021, Mallorca, İspanya

30 Temmuz Cuma

Nihayet pandemi günlerinin sonu yaklaştı galiba. Uzunca bir aradan sonra gerçek bir tatile çıkabiliyoruz 🙂 İkişer doz aşımızı olduk, Avrupa’da turistik seyahatlar açıldı, ve biz kendimizi henüz birkaç hafta önce planladığımız Mallorca tatilinde buluyoruz :)) Cuma akşamı Palma havaalanına uçuyoruz. Havaalanına iner inmez kiraladığımız arabayı alma işi var. Buranın en büyük firmalarından olduğu belli olan Centauros’tan kiraladık. Ancak teslim noktası havaalanında sanmamiza rağmen öyle çıkmıyor. Shuttle servisi ile 10 dakika gitmemiz gerekiyor asıl teslim noktasına. Ford Fiesta marka arabamızı alıp Duygu’ya biraz öğrencilik dönemi nostaljisi yaşatıyoruz 🙂 Sonra da adadaki ilk durağımız için Abelux Otel‘e yollanıyoruz. Adanın başkenti Palma’nin merkezinde yer alan bir otel. Maalesef pek iyi değil. Ama zaten sadece 2 gece kalacağız ve sadece yatmak için kullanacağız. Odaya girer girmez herkes sızıyor.


31 Temmuz Cumartesi

Ertesi gün ilk ziyaret noktamız Soller. Burası adanın en şirin minik kasabalarından biri. Oraya ulaşmak için kullanılan Soller tren ve tramvayı da adadaki turistik aktivite listelerinin üstlerinde yer alıyor. Zira 100+ senelik tarihi bir hatta, hala ilk günkü vagonlarıyla işleyen bir tren ve tramvaydan bahsediyoruz. Zaten tamamen ahşap olan vagonları görünce anlıyorsunuz eskiliğini. Tren kısmını pas geçip arabayla Soller kasabasına gidiyor, daha eğlenceli olduğuna kanaat getirdiğimiz tramvay ayağından başlıyoruz nostaljik gezimize. Yarım saatte bir kalkan bu tramvay, yolcularını tarihi Soller kasaba merkezinden alıyor, tıngır mıngır çarşının içinden geçiriyor, ve yine aheste ve son derece havadar bir şekilde Soller sahiline indiriyor. Sahilin kendisi de çok şirin bir dokuya sahip.

Bütün günümüzü bu sahilde geçiriyoruz. Kumsalı da denizi de harika. Muhteşem bir tatil başlangıcı. Sahil hattındaki restoran ve cafeler de gayet sık ve kaliteli gözüküyor. Kumsalda iki şezlong ve bir şemsiye kirası günlük 18 Euro. Bize biraz pahalı geliyor. Bugünlük kiralıyoruz. Ancak sonraki günlerde adanın diğer plajlarında da durumun farklı olmadığını farkedince kendi şemsiyemizi almaya karar vereceğiz, sadece 16 Euro’ya, bir hafta kullan at 😉 Eda’ya da bir çubuk alıyoruz. Kolluklarına ek olarak yüzme öğrenme çalışmalarını destekleyecek güzel bir ekipman 🙂

Akşam yemeğimizi yemek için çok gece kalmadan toplanıp Palma’ya dönüyoruz. Yolda fazla uzatmadan Soller merkezi de biraz geziyoruz. Gerçekten çok şirin, tarihi, ve aslında biraz daha uzun zaman ayrılması gereken bir yer. Yemek için Duygu’nun bulduğu Bar Espana‘ya yollanıyoruz. Tapas mekanı. Tek kelimeyle bayılıyoruz diyebiliriz. Gayet orijinal ve lezzetli tapaslar kırmızı şarap eşliğinde midemizi boyluyor. Eda için minik hamburger bile var 🙂

Yemek sonrası otele dönüp uyumaca.


1 Ağustos Pazar

Otelden çıkıp tatilimizin en uzun kısmı için adanın Calo D’Or bölgesine geçiyoruz. Burada Prinsotel isimli, yazlık ev görünümlü binalardan oluşan bir otelde kalacağız. Zaten bölgenin çoğunluğu buna benzer tesislerden oluşuyor, ve kaba saba binalar hiç yok. Dolayısıyla tatlı bir yazlık mekan havası mevcut. Otelde yarım pansiyon paketle kalıyoruz, ve hem kahvaltı hem de akşam yemeklerini çok beğendiğimizi söyleyebiliriz. Ayrıca içecek ve diğer ekstralar da çok pahalı değil. Bizim gittiğimiz dönemde Almanlar çoğunluktaydı, ama Fransız, Hollandalı ve farklı Avrupa milletleri de temsil ediliyor 🙂

Otelimiz Calo D’Or’un ana koyu ve plajı olan Cala Gran‘ın dibinde. İlk günümüzü burada geçiriyoruz. Sahiden fotoğraflardaki güzelliğini aratmayan muhteşem turkuaz bir koy. Su yeterince sıcak, Eda için ideal. Kumlar bembeyaz ve incecik. Süper bir sahil keyfi 🙂 Öğle yemeğimizi sahilde bulunan Ca’n Bernardi‘de yiyoruz. Buradaki 3-4 mekandan en iyisi gibi, en azından fast food değil, yemekleri kendi mutfaklarında yapıyorlar. Izgara sardalyalarımız leziz! Eda’nin hamburger eti fazla pembe, muhtemelen domuz eti, tadı çok iyi değil, ama Eda’yi doyuruyor 🙂

Akşam üzeri otele dönüp Eda’ya biraz havuz keyfi yaptırıyoruz. Birçok küçük çocuk gibi o da bu dönemde havuzu tercih ediyor. Zira yüzmeyi henüz bilmediği dönemde onun için daha güvenli bir seçenek ve suya zıplamak, takla atmak vs. gibi eğlenceli hareketleri burada daha rahatça deneyebiliyor. Biz de bu yüzden günlerimizi hep havuzla bitirmeyi alışkanlık ediniyoruz bu tatilde.


2 Ağustos Pazartesi

Calo D’Or ufak koylardan oluşan girintili çıkıntılı bir bölge. Biz de yürüme mesafesindeki diğer plajları keşfetme niyetindeyiz. Bu amaçla Cala Petita, yani küçük plaja yollanıyoruz bugün. Sanırız bir başka adı da Playa Cala D’Or. Eda’nin ayağıyla 10 dakikalık mesafe diyelim. Koy yine bir doğa harikası. Ama maalesef rüzgârlı ve bulutlu bir güne denk geldiğimiz için üşüyoruz, ve 1-2 deniz turundan sonra ayrılıp Cala Gran’a dönmeye karar veriyoruz. Buranın neden ana plaj olduğu belli oluyor: karaya iki kez kıvrılarak giren yapısıyla her havaya kapalı, her daim sakin bir koy. O yüzden herkesin sürekli favorisi olması doğal 🙂

Mallorca’nın tüm plajlarında olduğu gibi burada da Afrikalı seyyar satıcılar mevcut. Hiçbiri rahatsızlık verici boyutta değil ancak. Hatta bugün bu Afrikalı kadınlardan birine Eda’nin bir süredir özendiği saç örgüsünden yaptırıyoruz, çok mutlu oluyor Edacık 🙂

Sonra yine havuz ve yemek keyfi. Bugün Eda yemek sonrası “Mini Disco”ya katılıyor. Her akşam yemekten sonra animatör bir kız oteldeki çocukları alıp yarım saati aşkın çocuk şarkıları eşliğinde dansettiriyor. Eda’ysa mutluluktan havalarda uçuyor :))


3 Ağustos Salı

Bugün yine benzer yürüme mesafesindeki Cala Esmeralda‘ya gidiyoruz. Yapısı itibariyle dünkü ilk plajımıza çok benzer. Hava bu sefer daha güzel ve daha uzun kalabiliyoruz. Günümüzü renklendiren bir meyve satıcısı oluyor. Bunlardan da her koyda var ve ferahlatıcı tropik meyveler (karpuz, ananas, mango vs.) satıyorlar. Ancak bu koydaki adam çok çığırtkan ve şovmen, hoşumuza gidiyor 🙂 Biz de Eda’yla showumuzu seyrederek bir hindistan cevizi alıyoruz. Suyu ayrı, cevizi ayrı lezzetli 😉

Otele döndükten sonra Eda ve Duygu havuzda takılırken, Koray yakınlığından istifade bir tur Cala Gran yapıyor, ve hatta sahilden değil, yanlardaki kayalıklarda bulunan merdivenlerden denize giriyor. Eda yokken yapılabilecek ve ayakları kumlandırmadan yüzmeye olanak sağlayan güzel bir alternatif 🙂


4 Ağustos Çarşamba

Bugün arabaya atlayıp 20 dakika mesafedeki Domingos Gran Beach‘e gidiyoruz, Calo D’Or bölgesinin dışında. Ama daha genişçe bir koy olduğu için farklı bir tecrübe olsun istiyoruz. Ayrıca rüzgar raporundan kontrol ettiğimize göre bugün orası rüzgârsız olmalı. Ancak öyle olmuyor. Anlık raporun bile gösterdiginin tersine, rüzgar direkt koy içine giriyor. Neyse ki hava güneşli sayılır, üşümüyoruz. Plaj kocaman. Öncekilere göre daha rahat oturuluyor. Geniş koyda rüzgarla birlikte büyük dalgalar oluşuyor. Ama deniz çok sığ olduğu için genişçe bir alanda çoluk çocuk bu dalgalarla oynamak mümkün. Zira biz de öyle yapıyoruz ve Eda bayağı su yutmasına rağmen çok eğleniyor 🙂

Öğleden sonra rüzgar artıyor, şemsiyemizi zaptetmekte zorlanıyoruz. Toplanıp biraz erkence otele dönüyoruz. Eda Hanım havuzda eğlenirken, annesi babası dönüşümlü deniz turu yapıyorlar birer kez.

Akşam Eda’yi uyuttuktan sonra bir çılgınlık yapıp dışarı çıkıyoruz. Hareket algılayıcı Presence adlı uygulama hayat kurtarıyor. Tabi Eda’yı da öncesinde bilgilendiriyoruz, ve odada tek başına uyuyacak olmaktan korkmuyor. Zira gerektiğinde uygulama üzerinden bizi çağırabileceğini biliyor 😉

Calo D’Or’un merkezi olduğunu düşündüğümüz bölgede, google skoru yüksek olduğu için Cala Gran Cocktail Bar isimli mekânı seçiyoruz. Ana barlar sokağının bir altında kalan görece sakin bir sokakta. Ama mekan şirin, müzikler güzel. Çok çeşit kokteyl var, ama kalitesine bayılmıyoruz. Viyana sağolsun, kokteylde standartlarımız bayağı yükseldi 🙂


5 Ağustos Perşembe

Calo D’Or’daki son günümüzü fazla macera aramadan Cala Gran plajında geçiriyoruz. Çok keyifli bir gün oluyor. Hatta Eda’yla kayalıklardan denize bile zıplıyoruz defalarca, bir tur anneyle, bir tur babayla 🙂 Bu günle birlikte adanın bu bölgesine doyuyoruz diyebiliriz sanırız. Akşam Eda’yi uyuttuktan sonra yine dışarı çıkıyoruz. Bu sefer merkezin en hareketli sokaklarını geziyor, ve belki de en kalabalık mekanlardan biri olan Lola‘da birer bira içiyoruz. Mekanlar genç insanlarla dolu. Kaliteli ve orta-üst gelirli kesimden oldukları belli olan turistler bunlar. Bu farkı özellikle sonraki günlerde bulunacağımız mekânları gördükten sonra daha iyi anlıyoruz.


6 Ağustos Cuma

Kahvaltı ve check-out sonrası, yine 1 saatlik yolculukla Palma’ya geri dönüyoruz. Amacımız bugün başlıca turistik noktaları gezip, sonraki günü tamamen denize ayırmak. İki ana hedef, Catedral de Santa María de Palma de Mallorca (Palma/Mallorca Kadetrali) ve Mercat de l’Olivar. Ancak evdeki hesap çarşıya uymuyor. Arabayı merkezde bir otoparka parkettikten sonra, katedrale girdiğimizi sanarak, hemen dibindeki Royal Palace of La Almudaina (Kraliyet Sarayı)’na giriyoruz yanlışlıkla. Hem de bunu sarayı gezip bitirdikten sonra ancak kavradık. Çünkü saray ve katedral yanyana duruyorlar, ve biz ikisini birbirine bağlı sandık. Girişte aldığımız biletlerde sadece palas yazdığını da farketmemişiz. Böylece hiç planda olmayan, hiç de aman aman bir özelliği bulunmayan bir saray gezmiş olduk. 18 Euro boşa gitti. Ama daha da önemlisi çok kıymetli zaman kaybettik. Zira asil gezmek istediğimiz büyük katedral ve market, ikisi de 14:30’da kapanıyor. Biz saraydan çıkarken saat 13:00’e geliyor ve katedralin önünde uzun bir bilet kuyruğu var. Online bilet almamışız, ve şimdi de alamıyoruz, çünkü bitmiş. Yani tam bir fiyasko. Mecburen bugünlük markete gidelim bari, katedral de yarına kalsın diyoruz, genel planımız tamamen bozuluyor.

Mercat de l’Olivar’e yürüyüş 10-15 dakika sürüyor. Eda çok yorgun ve aç. Aslında biz de öyleyiz. Marketin iç ve dış görüntüsünde bir olay yok, yani tarihi bir dokusu pek kalmamış, bayağı modernize edilmiş. İçeride rengarenk sebze-meyveciler, ve bol bol İspanyol jambonu satan kasaplar. Duygu’nun bulmaya çalıştığı yerse has bir yerel tapas mekanı. Bunu gayet de güzel başarıyor ve bizi Bar Tapas Los Manos isimli bir yerin taburelerine oturtuyor. Tek kelime İngilizce bilmeyen ama sevimli garsonlarıyla mücadelemiz sonrasında ağzımıza layık tapaslarla donatıyoruz önümüzü. Duygu bizi yine çok lezzetli yemeklerle doyurmayı beceriyor 🙂

Karnımız doyduktan sonra Palma merkezde biraz dolanıyoruz. Uğradığımız yerler Plaça Major ve Passeig des Born. İlkinde pek iş yok, pek zevksiz ve hiç bir olayı olmayan bir meydan. Ama Passeig des Born tek kelimeyle bir harika. İki tarafındaki tarihi binalar mimarileriyle ağzımızı açık bıraktırıyor. Ortadaki ulu ağaçlar, upuzun pasajı tüm gün çok ferah bir mekan haline getiriyor. Burada dinlenmek, takılmak, sohbet etmek, bir şeyler içmek vs. çok keyifli olsa gerek. Biz sadece ilkini yapıp yola devam ediyoruz 🙂

Tatilimizin son gecesini geçirmek üzere S’Arenal bölgesine gidiyoruz. Ama hemen otele girmek yerine, akşamın son güzel saatlerini sahilde değerlendirmeyi seçiyoruz. Platja de S’Arenal’in hafif dalgalı denizinde 1-2 saat deniz keyfi 😉 Eda ve Duygu kumlardaki yüzlerce deniz kabuğunu görünce kendilerini kaybedip koca bir torba kabuk topluyorlar. Viyana’ya dönüşte bunlardan bir çerçeve süslemek var akıllarinda😊 Bu kumsal bize Antalya’nin geniş sahillerini hatırlatıyor. Biz en doğu ucundayız. Palma merkez ve havaalanına yakın batı ucu ise olduğumuz yerden bakıldığında bayağı bir uzak gözüküyor. Ancak sahildeki insan kalitesinin Cala D’Or’a kıyasla daha altta olduğunu henüz ilk dakikalarda anlıyoruz. Belli ki daha düşük sosyo-ekonomik kesimin tercih ettiği bir tatil bölgesi burası. Bu durum binaların eskiliği, hatta mimarisine dahi yansımış.

Plaj kaçamağımızdan sonra Hotel Iris’e girişimizi yapıyoruz. 1960’tan beri faaliyette olan otel bölgede bu özelliğe sahip nadir tesislerden biri olabilir. Yeterince temiz bir otel, düşük fiyatına kıyasla beğeniyoruz. Hızlıca duşlarımızı aldıktan sonra yemek için dışarı fırlıyoruz. Bulabildiğimiz eli yüzü düzgün bir mekan Casablanca. Pizza ve karides yiyoruz, ama ehh. Belli ki bu bölgede kalite namına beklentiyi pek yükseltmemek gerek 🙂

Biz yemeğimizi yerken güneş sahilde batıveriyor. Yemek sonrası otele dönüyoruz. Eda’yi uyuttuktan sonra sahil hattında kısa bir yürüyüşe çıkıyoruz. Bu sırada farkediyoruz ki, burası aslında gerçek bir öğrenci cenneti. Barlar ağzına kadar lise ve üniversiteli gençlerle dolu. Bizim olduğumuz kısım bariz bir şekilde Hollandalı çoğunlukta. Mekanlarda çalan müzikler, yemek menüleri vs. bile buna göre şekillenmiş. Geniş S’Arenal bölgesinin diğer kesimlerinde durum farklı olabilir tabi. Ama kalitenin yükseleceğini pek sanmıyoruz 🙂


7 Ağustos Cumartesi

Tatilimizin son sabahında Eda ve babası otelin yukarıdan çok güzel gözüken havuzuna girmek ümidiyle hızlıca mayolarını giyip aşağıya iniyorlar. Eda tam havuza girmeye hazırlanırken, oradaki bir görevli kadın eliyle hayır işareti yapıyor. Çok garip bir kural olarak saat 11:00’den önce havuza girmek yasakmış. Eda biraz üzülüyor, ama sonra denize gitmeye karar veriyorlar, ve sabahın bu erken saatinde, yüzlerini denizde yıkıyorlar! Böylece Eda, babasının çok sevdiği bir geleneği onunla birlikte yapmış oluyor.

Sonra oteldeki vasat kahvaltımız sonrası check-out yapıyor ve dün başaramadığımız katedral gezisi için yine Palma’nın yolunu tutuyoruz. Bu sefer 11:00 gibi oradayız ve bilet sırası yok, hemen giriveriyoruz. Sadece katedral girişi 8 Euro. Terasları da gezmek isterseniz toplam 20 Euro. Biz o kadar zaman geçirmek istemediğimiz için sadece katedrale giriyoruz, ama teraslardan da manzara süpermiş, ve sadece teraslar 1 saat rahat gezilir deniyor internette.

Bizse 1 saati aşkın katedrali geziyoruz, fazla acele etmeden. Gotik bir kilise, ve gerçekten bayağı büyük ve güzel. Çok etkileniyoruz. Özellikle mimar Gaudi‘nin yapmış olduğu dokunuşlar, ve henüz 2007’de tamamlanmış modern bir şapel eseri çok ilgimizi çekiyor. Eda’yla birlikte keyifli bir şekilde gezip çıkıyoruz.

Çıkışta klasik bir hatıralık magnet ve tabak turu 🙂 Hatta görmüşken Hard Rock Cafe Shop‘tan bir de Mallorca yazılı bardağımızı alıyoruz. Maalesef kokteylini içemeden almak tam içimize sinmiyor, ama restoranı Palma Marina‘da, bize biraz ters kalıyor. Bir de kısa bir kahve molası veriyoruz, Cafesphere isimli yeni açıldığı belli olan, minik ama şirin mi şirin yerel bir cafede.

Merkezde işimiz bittikten sonra tatilimizin kalan son demlerini değerlendirmek üzere havalanına yakın bir plaj olan Cala Estancia‘yı seçiyoruz (google’da adı Illetas diye geçiyor ama yanlış). Geniş Arenal sahilinin bitişinde, dalgakıranlarla korunan ve bugün dışarısı çok rüzgârlı olmasına rağmen kendisi kısmen sakin kalabilen bir plaj. Denizi ve kumsalı ehh denebilecek seviyede. Daha doğrusu, Mallorca’da şimdiye kadar gördüğümüz standartların bir tık altında. Son saatlerimizi bu koyun sıcak sularında geçiriyoruz. Toparlanmaya geçtiğimizde sahilde maalesef duş olmadığını farkediyor, ve arabaya atlayıp S’Arenal tarafında duş aramak zorunda kalıyoruz. Bunu başardıktan sonra biraz gecikmeli de olsa arabayı teslim edip havalanına zamanlı bir şekilde geçebiliyoruz.

Dönüş uçağımız 20:30’da, dolayısıyla eve girişimiz 00:30’u buluyor. Herkes perişan durumda. Ama uçağında uykusundan uyandırılan ve bitkin haldeki Eda’mız adeta koca bir kız olmuş, hiç mızmızlanmadan eve kadar gelebiliyor, ve yatağına yatar yatmaz uykuya dalıyor, aynı annesi gibi 🙂

Mallorca’yı genel olarak çok beğeniyoruz ve bir yaz tatil destinasyonu olarak ileriki yıllarda tekrar değerlendirebiliriz. Bu sefer kuzey ve batı koylarını keşfetmek isteriz muhtemelen. Ayrıca çocuksuz bir tatil olması durumunda, daha mobil olabilecegimiz ve konfordan da ödün verebileceğimiz için, Kefalonya tatilinde yaptığımız gibi en güzel ve en doğal koyları keşfe çıkabiliriz. Zira Mallorca’da o şekilde birçok koy var, ama biz birçoğunu keşfedememiş olduk. Belki gelecekte 🙂

Bu tatilden ufak ama eğlenceli bir not da, Eda’nin dondurma aşkıydı 🙂 3 öğün dondurma yediği gün bile oldu, ancak artık son gün, gerçek bir dondurma müptelası olan annesini bile zorladı :)) Ama genel olarak bizimle birlikte çok keyif aldığı ve eğlendiği bir tatil geçirdiğini umuyoruz 🙂 Son sahil keyfimizin son şerefesinde de dilediğimiz gibi: “Nice birlikte mutlu tatillere!“ 🙂

Devam

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.