© 2016 Duygu. All rights reserved.

Bir labirent şehir: Venedik


 

18 Ekim 2013, Cuma

Floransa – Venedik yolu yine 3 saat civarı sürüyor karadan. Mola sonrası bu sefer de Marco’nun şoför kapısı açılmıyor. Adamcağızın başına gelmeyen kalmadı bu hafta boyunca. Venedik‘e öğlen 12:00 gibi varıyoruz. Adaya gidiş dönüş vapur biletleri alınıyor. Akşam 19:00’da yine alacak bizi Marco.

venedik-100

Vapuretto‘dan San Marco meydanına yürürken “Son Nefes Köprüsü” nü – Ponte dei Sospiri –  geçiyoruz. İbrahim Bey hikayesini anlatıyor: “Müebbet hapse mahkum olan suçlular bu köprünün hemen üstündeki geçitten geçirilerek hücrelerine götürülürlermiş. Geçitten geçerken de üzerindeki deliklerden son kez güneşi görürlermiş.”

San Marco Meydanı Venedik’in en popüler ve en merkezi noktası. Buradan Rialto Köprüsü’ne kadar yine rehberli şehir yürüyüşümüzü yapıyoruz. Rialto köprüsünde saat 15:00’te meydanda Gondol turuna gidiş için buluşmak üzere ayrılıyoruz. Tam da öğle yemeği vakti.Venedik‘te genel bir tuvalet sorunu var. Umumi tuvaletler 1,5 Euro ücretli. Labirent sokaklar arasında tabelaları takip edip bulunabiliyorlar. Pek çok kişi onun yerine bir restorana oturmayı tercih ediyor. Biz de zaten karnımız aç olduğu için Grand Canal kenarında hem yemek hem tuvalet ihtiyacımızı karşılayacak bir yer buluyoruz açık havada.. Riva Del Vin, standart yemeklere sahip olsa da beklentilerimizi karşılıyor. Yemeğimiz bittiğinde San Marco’ya doğru yürüyüşe geçiyoruz. Tam 15:00′ te meydandayız. Gondol gezimiz oldukça merkezi bir yerden meydanın bir arka sokağı olan Hard Rock Cafe‘nin köşesinden kalkıyor. Yarım saatlik turlar gondol başına 80 Euro. Ana kanallarda yavaş bir turun ardından Grand Canal’a çıkıp tekrar içerilere kıvrılarak çıkış noktamıza dönüyoruz. Gondol turunun arkasından saat 18:00’de geri dönmek üzere serbest zaman.

venedik-108

Kalan 3 saatimizi Dorsoduro bölgesine giderek geçirmeye karar veriyoruz. Dorsoduro‘ya uzaklığımız haritada kuş uçuşu 1,3 km gösteriyor. Fakat Venedik‘te mesafeler çok şaşırtıcı. Labirent gibi sokaklarda yol bularak Dorsoduro‘ya gidip dönmek Vapuretto dönüşüne ucu ucuna yetişmemize sebep olacak. Fakat bu bölge o kadar keyifli ki kimileri “gerçek venedik” diye tanımlıyor. Marco ve etrafındaki yoğun turist akınından sonra sakin sokaklar, boş köprüler yolumun üzerinde. Küçük meydanlardan geçiiyoruz, Campo dei Carmini, Campo Santa Margherita, Campo San Barnaba.. ve küçüklü büyüklü bir sürü köprüden geçiyoruz…Dorsoduro sokaklarında kaybolarak yürüyoruz. ve uçucuna, San Marco‘ya dönüp vapurettaya yetişiyoruz.

venedik-125

Otelimiz Venedik dışında Quarto D’Altino bölgesinde Ambro Hotel. Eski italyan şehirlerinden olmadığı için yeni bir oteller bölgesinde kurulmuş. Gezi boyunca kaldığımız en iyi otel. Yeni, temiz ve bakımlı. Hemen altında oldukça iyi bir restoran, Vecio Decimo. Güzel pizza, güzel pasta ve şarap. Günün yorgunluğuna en iyi çözüm.

venedik-137

19 Ekim, Cumartesi

Sabah 8:00’de toplu kahvaltı sonrası tur arkadaşlarımız yine şehir dışı bir geziye giderken, saat 9:00’daki Venedik trenine yetişmek için hızla istasyona doğru yola çıkıyoruz. Quarto D’altino istasyonunda bilet alacak yer bulamayarak zaten zor yetiştiğimiz trene atıyoruz kendimizi. Kadere bırakıyoruz kontrolü 🙂 Bizimle birlikte turdan 4-5 kişi daha var yanımızda. Tam Venedik‘e yaklaşırken kontrol çıkageliyor. Neyse insaflı çıkıyor ve bize ceza kesmeyerek birer gidiş dönüş bilet satışı yapıyor. 30 euro ceza yerine 5,75 bilet parası!

Trenden inince diğerlerinden ayrılarak turumuza başlıyoruz. İlk durak Old Jewish Ghetto, Venediklilerin eski ghetto bölgesi. Venedik’i sokaklarında yürüye yürüye keşfedeceğiz bugün. Geçtiğimiz tüm köprüleri kaydedip referans alarak bu köprüler şehrinin köprülerinin hakkını vereceğiz. Büyük Ca d’oro müzesini dışından fotoğraflayarak tura devam ediyoruz. Venedik‘te pek çok muazzam kilise var. Herbirinin içi ayrı güzel, önlerindeki meydanlar ise dikkat çekici. Önümüze gelen her kiliseye de giremeyeceğimizden oldukça seçici davranmak zorundaıyz.

venedik-151

Il Canovaccio yine merkezi bir bölgeden geçerken dikkatimizi çeken bir yerel maske dükkanı. İçeriye girip fotoğraf çekmek için izin istiyoruz. “Take your time” diyerek kibarlıkla içeri alıyor bizi maske ustası ve dükkanın sahibi. Atölyesi de dükkanın içerisinde. Duvarlarda renk renk, çeşit çeşit maskeler. Bir kısmı geleneksel, hemen tüm maskecilerde gördüğümüz modeller, ama usanın elinden çıkan eşsiz pek çok maske de var duvarlarda. Kendimize de yine bu özel tasarımlardan olduğunu düşündüğümüz eşsiz modeli seçiyoruz. yerek maske mağazalarının pek çoğunun vitrininde yazdığı gibi, sokaklardaki çin malı maskerlerden almayıp bu geleneğin bir sanat olarak devamlılığının sağlanmasına katkıda bulunduğumuz için sevinçliyiz.

venedik-155

Öğle yemeğimiz bu sefer Venedik Alfredo’s. Roma’dakinden çok farklı olarak burası bir fast-food dükkanı. Ayaküstü karton kutuya doldurulan leziz Alfredomuzu alıp, yanına da birer şişe italyan birası. Kapının önünde hızlıca yenilecek.. Çalışanlardan 1 tanesi Türk olduğumuzu anlayıp bize Türkçe’sini döktürmeye başlıyor:) Alfredoları beklerken zaman hızlıca geçiyor. Alfredoyu ayakta yedik iyi güzel ama yine bir tuvalet ihtiyacı. Hell’s Kitchen Wine Bar, karşımıza tam da zamanında çıkıyor. 2,5 euroluk cappucino, 1,5 euroluk wc bedava:) üstelik kanalın güzel görüntüleri de cabası…

Kahve molasından sonra sıra turistik gezimizin olmazsa olmazlarından. San marco kathedrali, Basilica di San Marco, ve çan kulesi, Campanile di San Marco. Kule tüm Venedik‘i yukarıdan görüyor. Evler o kadar yakın ki birbirine, yukardan bakınca akıntılar hiç gözükmüyor. Sonrasında Basilica’ya giriyoruz. Burası yine görülmeye değer muhteşem bir kilise. Girişte iri sırt çantaları ve foto makinaları almıyorlar. dolaplara bırakarak iphonelarla çekmeye çalışıyoruz bu müthiş kathedrali. Sırayı bekleyip içeri girince görüyoruz ki herkesin kamerası boynunda! biz de saf saf bıraktık… ama bu sayede uzun uzun foto çekemiyoruz ve içeride çok oyalanmamayı başarıyoruz. 🙂 Kilise çıkışı tekrar acıkıyoruz. Hard Rock Cafe’ye yönelip hem bardak koleksiyonumuzu büyütmek, hem de akşam yemeğine kadar bizi idare edecek bir şeyler yemeye karar veriyoruz. Bir Hard Rock klasiği, nachos ve hurricane bardakta strawberry mojito içiyhoruz. Bu mola dinlenip güç toplamamıza yardımcı oluyor aynı zamanda. Bu güzel mola sonrası tekrar Rialto köprüsünden geçerek San Pano‘ya yöneliyoruz.

venedik-189

San Pano sokaklarında hava kararıncaya kadar yürüyüp birbirinden güzel köprüler, mahalleler, kanallar, evler geçiyoruz. üniversiteden gençlerin yurtların olduğu ve sokakların cıvıl cıvıl olduğu yerlerden geçiyoruz. hava karardığında tam istasyonun karşı kıyısından Grand Canal‘a çıkıyoruz. dönüş treni 21:25’te. Henüz baya zaman var. nehir kenarında şarap, peynir aperatif yapabileceğimiz yer olarak Ristorante Trattoria Povoledo‘ya giriyoruz. Ev yapımı şarap ve peynir tabağı söylüyoruz.

venedik-199

21:25 treni ile otele dönerken 7 günlük klasik İtalya turumuzu maalesef tamamlarken, bu güzel ülkeye, şehirlerine, yemeklerine, kısacası ruhuna büyük bir sevgi duyuyoruz. Geri geleceğimizi biliyoruz 🙂

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.