17 Temmuz 2011.
Hezarfen Havaalanı, İstanbul.
Göl kenarı sabaha karşı çok soğuk ve biz battaniye getirmedik! Üşütücü bir sabah olmasına rağmen yorgunluk öyle ağır basıyor ki… Yine Duygu’nun uyku performansı Koray’ı geçiyor tabi.
Uyandıktan sonra biraz alanı dolaşıyoruz. Otoparkta jeep üzerine çadır yapan deneyimli kampçılardan, göl manzaralı çadırlara kadar pek çok farklı tercih mevcut. Otoparktan görünen kamp alanında upuzun bir duş sırası var. Rengarenk çadırlar “kampta mı kalsaydık?” dedirtirken, bu sıcakta güneşin altında kavrularak duş sırası bekleyen kalabalığı görünce irkiliyoruz. Yine de bu rengarenklilik sabah mahmurluğunu atmamızı sağlıyor. Rock’n Coke‘ta olmayı seviyoruz!
ve 2. güne merhaba! Kahvaltı? Klasikçi Duygudan simit arası kaşar domates, ortamı fırsat bilen Koray’dan ise dolu dolu bir hotdog geliyor kahvaltıda. 2. günün öğleninde Gonca katılıyor aramıza günübirlikçi olarak. Biraz Gripin ardından Friendly Fires izliyoruz. Bu sırada Şirin ve kardeşiyle de buluşuyoruz ve herkesi birden merakla beklediğimiz FM Belfast için Vodafone sahnesine sürüklüyoruz. Hallerinden memnun gözüküyorlar 🙂 Ve sırada aylardır beklediğimiz Athena konseri var! Bizim için festivalin en önemli konserlerinden birisi bu. Bir kaç kere niyetlenip canlı izleyemediğimiz Athena, festival seyircisini öylesine coşturuyor ki sıcak kimsenin umrunda değil. Bu sırada buluştuğumuz kalabalık arkadaş grubuyla konserin tadını çıkartıyoruz.
Skunk Anansie öncesi lunapark için ayırabileceğimiz tek fırsat ve bir festival klasiğini daha yerine getirmeden buradan gidemeyiz. Müthiş adrenalin bombası ardından Skunk Anansie’nin inanılmaz performansı için yerimizi alıyoruz. İnanılmaz evet, çünkü bunca yıldır katıldığımız bunca festival, izlediğimiz bunca canlı performans arasında ilk kez, evet ilk kez gerçek bir stage dive izleme imkanı buluyoruz! Skin, Rock’n Coke seyircisinin karşısına 2. kez çıkıyor olmanın verdiği rahatlıkla kendisini kalabalığın kollarına bırakıveriyor. Konserin başından sonuna kadar müthiş sempatik tavırları ve danslarıyla bizleri büyülüyor resmen.
Skunk Anansie konseri biter bitmez arabaya fırlıyoruz. Koray bu geceyi tamamlayamadan Almanya yolcusu çünkü.. Üst-baş değişimi, çanta hazırlığı yapıyor ki Travis‘i ne kadar izleyebilirse o kadar karda olacak 🙂 Eşya işlerimizi bitirip Paulo Nautini‘nin olduğu sahneye doğru yollanıyoruz. Fakat açız. Paulo Nautini‘yi karnımızı doyururken uzaktan dinliyoruz ve ardından Travis’i dinleyebilmek için uygun bir yer arayışına giriyoruz. Türk seyircisinin karşısına 2. kez çıkan Travis’te pek bir değişiklik yok. Bu yorgunluğumuzla önlerden dinlemeye de gerek yok bu yüzden.. Ayrıca festivalin sahneye tek geç çıkan sanatçısı olma ünvanını da yakaladı! Koray’ı uğurladıktan sonra Gonca’yla kendimize kalabalığın sıkışıklığında olmayan bir köşe seçiyoruz. Flowers in the Window ile akustik gitar eşliğinde sahne önünde grupça toplaşarak klasik kapanışını yapıyor Travis. Ama o da ne! Sahneye geri geliyorlar sonra ve “1 şarkı daha söyleyebilirimişiz !” diyorlar. Böylesi de bir garip bis 🙂
Ayakta durmakta zorlanmak ile Moby için duyulan merak, eve ulaşma isteğiyle “gelmişiz buraya kadar izlemeden mi döneceğiz” çelişkisi derken, orta yolu yine masaların oradan, oturarak Moby’i izlemekte buluyoruz. Doğru karar! Harika bir show, ışıklar, müzik.. 2. günün sonunda bunca insan hala zıp zıp yerinde duramadan dans etmeyi başarıyor.
Konserin sonuna yaklaşıldığı hissedilince, çalışan kesim olduğu belli olan bir yaş ortalamasının içine karışarak çıkış kapısına doğru yollanıyoruz.
Bir festivalin daha sonuna geldik sayın dinleyiciler, umarız bir dahaki sefere de kendinizde aynı gücü bulur ve müziğe, eğlenceye doyacağınız bir haftasonunda daha bizlerle olursunuz…