7 Mayıs 2011 – Cumartesi.
İstanbul – Turgutreis – Bodrum.
Duygu:
Hayallerimizde Bodrum, mavi gökyüzü, yeşil ağaçlarla dolu Gökova Körfezi ve masmavi deniz….
İstanbul’dan baharı hala karşılayamamış olmanın hüznüyle, üzerimizde kışlık montlarımız, valizlerimizde kışlık-yazlık karışımı kıyafetlerimizle sabah 8.05 uçağı ile yola çıkıyoruz.
Rüzgar raporu 24-25 knot kuzey-kuzeybatı veriyor Turgutreis’ten çıkışımız için.. Tekneyi teslim alıp yerleşmemiz ile 16.00 gibi yola çıkıyoruz. Hedef hava kararmadan Karaada ya da Orak Adası‘nın güney koylarından birisine rüzgardan korunaklı şekilde demirleyebilmek.. Bu nedenle yelkenin yanı sıra motor desteği ile ilerliyoruz. Yelkenlerimiz camadan. Hava çok sert, deniz çok dalgalı…
Karaada’yı geçtikten sonra rüzgarın hafiflemesini umuyorduk fakat Orak Adası’na ulaşıp güney kıyısındaki “C” şeklindeki korunaklı koya ulaştığımızda deniz sakinledi. Koya girişte biraz açıklıkta kalan ve haritada çok daha büyük gözüken bir kayalık var. Üzerinde fener yok. Biz burun tarafındaki ana feneri işaret alarak iki kayalığın arasındaki koya yanaşıyoruz. Kardeş Bavaria teknenin de demirlemiş olduğu koyun mavi sularında kayalara yanaşabildiğimiz kadar yanaşıyoruz. Saat 19.00 suları.. Girişte sancakta kalan kayalığa demirlemeye çalışıyoruz fakat demir tutmuyor. İskele tarafına yönleniyoruz. Diğer Bavaria tam ortada kıyıya oldukça yaklaşabilmiş. Derinlik 7-8 metreye inince biz de demirliyoruz. Bir süre teknenin salınımlarını takip ediyoruz. Hava iyice soğudu. 20.00’ye doğru kışlık moduna geçip yemeğimizi de içeride yiyoruz.
Saat 22.00 gibi pilimiz bitiyor ve kamaralara çekiliyoruz. Nusret Kaptan sürekli tetikte. En ufak bir çıtırtıda güverteye atıyor kendisini. Biz de gece bir kaç kere “çapa taradı mı?!” tedirginliği ile uyanıyoruz. Ama emin ellerdeyiz. Rüzgar hızını çok arttırmıyor gece boyu, koy yeterince korunaklı. Zemindeki çimen-kum karışımı iyi demirlememizi sağlamış gözüküyor. Bir iki kere akü boşalma uyarısıyla uyanıyoruz. Motor çalıştırıyoruz. Dolaplarda o kadar çok yiyeceğimiz var ki onlara gözümüz gibi bakmalıyız 🙂
Koray gün doğumunda uyanıp makinasını kaptığı gibi dışarı fırlıyor. 15 dk. geç kalmış. Ama uyandı artık 🙂 07.00 gibi denize atlayıp 3 kulaç ileri, 3 kulaç geri gelmiş. Daha fazlası zor zaten bu havada 🙂
Biz kahvaltı ederken koyun sakinliğinde, komşu teknedeki gençler de denize atlıyorlar..
Denizde dikkatimizi çeken ufak, çok şeffaf ve ince uzun şekilli deniz anaları var, ama İstanbul’un kirlilikten türeyenleri gibi değil, zararsız ve neredeyse şirin olanlarından 🙂 Kayalıkların arkasındaki ağaçlara yuva yapmış olan martılar deniz üzerinde sabah banyosu yapıyorlar. Dünden kalan ekmekleri martılara fırlatıyoruz. Koray’ın elinde telefotosu, Nusret kaptan martıları yemliyor..
Doğayla medeniyetin güzelliklerini bir arada yaşıyoruz. Hem tadına varıyor, hem de bu anı ölümsüzleştiriyoruz…
İlginçmiş , teşekkürler.