6-12 Ağustos 2020, Gökova Körfezi.
6 Ağustos, Perşembe
Yaklaşık bir ay olarak planladığımız devasa Türkiye tatilimizin bir ayağı da yine Koyunpınar ailesiyle tekne. Dede, babaanne, ve amca ile birlikte 6 Ağustos Perşembe günü yola çıkacağız. Market alışverişimizin bir kısmını önceki gün halletmiştik, bugün de kalan kısmını tamamlayıp tekneye yerleşiyoruz. Öğlen 13:30’ta yola koyuluyoruz. İlk durağımız Gökova Körfezi‘nin kuzeyindeki Çökertme Koyu. Mesafe 20 mil, rüzgâr hemen hemen arkamızdan geliyor. Yani bütün yolu geniş apaz seyriyle gidiyoruz. Rüzgâr şiddeti 15-20 knot seviyelerinde. Deniz de dalgalı olduğu için çok konforlu bir seyir olmuyor, bayağı bir çalkalanıyoruz. Ama bütün yolu sadece yelken ile geliyoruz. Hatta bir ara tam pupa seyri yapıyor, ayıbacağı yapmayı bile beceriyoruz. Çökertme’ye girmeden hemen önce tekneyi kafalayıp yelkenleri toplamaya niyetlendigimizde, rüzgâr karşıdan geldiği için çok zorlanıyoruz. Hem ana yelken hem cenovayi aynı anda toplamaya çalışmak çok zor oluyor. Stresli ve gürültülü dakikalar sonrası yelkenleri toplamayı başarıyor ve koya yöneliyoruz.
Çökertme Koyu çok geniş bir koy. Girişte iskele tarafında kıçtankara konulabilecek gayet korunaklı gözüken bir bölümü var. Ancak biz iskeleye bağlanıp karaya çıkmak istediğimiz için koyun ortasında gördüğümüz Çökertme Balık Restaurant isimli mekana yanaşıyoruz. Önünde gayet bakımlı gözüken ve 5-6 tekne kapasitesi bulunan bir iskele mevcut. Bağlanmak için akşam burada yemek yeme şartı var, ayrıca elektrik ve su bağlantısı 30’ar TL ücretli. Koyun ortasında olduğu için bayağı rüzgâr alan bir iskele, ama iskele sorumlusu Ergüney‘in yardımıyla gayet güvenli bir şekilde bağlanıyoruz. Çok kibar birisi, kalışımız boyunca bize yeterince yardımcı oluyor sağolsun. İskele koyun tam ortasında olduğu için suyunun dalgası hiç eksik olmuyor galiba. Bağlandığımız andan ertesi gün çıktığımız ana kadar tekne sürekli sallanıyor, içinde azıcık durmak bile bazılarının başını döndürebiliyor. O yüzden kendimizi bir an önce karaya atıyoruz. Denizi çok keyifli, berrak tertemiz bir su. Plajında şezlonglar mevcut, ayrıca yüzme sonrası kullanılabilecek bir duş da var. Restoranda tuvalet mevcut, ama şampuanlı duş alınacak bir yer yok. Ufak bir marketi var. Ama dışarı çıkıp sağa döndüğünüzde daha uygun fiyatlı bir bakkal bulabilirsiniz. Tesisin ayrıca otel odaları da mevcut ve bayağı kalanı var.
Akşam yemeğini restoranda yiyoruz. Balıkları fena değil, çökertme kebabı ünlüymüş, dedemiz deniyor gayet güzel. Fiyatlar uçuk değil, böyle bir mekana göre uygun. Yemekten sonra restoranların arkasında kalan kısa yolda bir yürüyüş, sonra tekneye dönüp yatış. Beşik gibi sallanan yataklarımızda rahat birer uyku çekiyoruz.
7 Ağustos, Cuma
Sabah biraz deniz sefası ve sonra geç bir kahvaltı sonrası sallanarak ancak yarıma doğru Çökertme’den ayrılıyoruz. Rüzgâr şiddetini 25 knot gördüğümüz için iki yelkeni birden açmayı gözümüz yemiyor. Sadece cenovayı, onu da camadan vurarak yarım şekilde açıyoruz. Yine geniş apaz seyriyle bol bol sallanarak 2-2,5 saat yol alıyoruz.
İkinci durağımız, en son yaklaşık 10 sene önce gelmiş olduğumuz Longöz Koyu. Tüm rüzgârlara korunaklı göl gibi bir yer burası. Önceki gelişimizde buradaki ufak Ali Bar Restoran isimli mekanın önüne bağlanmıştık. Ancak bu sefer öyle yapmıyor, onun tam karşısındaki kıyıya kıçtankara oluyoruz. Klasik deniz keyfi sonrası akşam yemeği bu sefer teknede, babaannemizin hazırladığı ev köftelerini afiyetle mideye indiriyoruz.
Yemek sonrası hava kararmaya yüz tutmuşken Eda ve babaannesi bir çılgınlık yapıp akşamın 20:30’unda denize giriyorlar. Burada su baya sıcak, gündüzki rüzgârdan da eser kalmadığı için üşüme gibi bir sıkıntıları olmuyor. Eda gündüzki seyirler sırasında sürekli uyuduğu için akşam yatma saati bir hayli geçe kalıyor zaten, o 22:00’ye doğru yatağına girerken bize de baya uyku bastırmış oluyor. Gökyüzündeki muhteşem yıldız gösterisini biraz seyrettikten sonra biz de yataklarımıza yollanıyoruz.
8 Ağustos, Cumartesi
Bu sabah teknemizin arkasındaki göl güzelliğindeki denize girdikten sonra erkenden kahvaltımızı edip saat 11:00 gibi yola düşüyoruz. Ama bu sefer yolumuz uzun değil, yakınlarda yüzebileceğimiz başka bir koy arayacağız. İlk hedefimiz Ballısu Koyu, ancak rüzgârdan korunaklı uygun bir köşesini bulamadığımız için yola devam ediyoruz. Sonra Ayin Koyu‘na giriyoruz ancak oradaki rüzgârı da fazla şiddetli buluyoruz. Son seçeneğemiz Değirmenbükü. Aslında burada Gökova’nın gözdesi Okluk Koyu bulunuyor. En son iki sene önceki gezimizde bu koya girmiştik. Kendisi aynı zamanda ünlü denizci Sadun Boro‘nun da favori koyu ve teknesi Kısmet‘in evidir. Ancak maalesef bir süre önce bu koy ziyarete kapatılmış. Hemen yanıbaşındaki Cumhurbaşkanlığı Konutu’nun büyütülmesi sonucu bu koyun halk tarafından kullanımı yasaklanmış durumda. Başta biz denizciler için olmak üzere son derece vahim bir durum. Ama yapacak bir şey yok. Biz de hemen karşısındaki İngiliz Koyu’nda kendimize sakin bir köşe bulup öğle saatlerini geçirmek üzere demir atıyoruz.
Öğle yemeğinde Korgün’ün fikri üzerine İzmir kasap sucuğu yiyoruz, muhteşem keyifli oluyor. Sonra da akşamın 17:00’sine kadar siesta, muhabbet ve deniz keyfi.
Sonra yine kisa bir seyirle Karacasöğüt Koyu‘na giriyoruz. Burası daha önce gelmediğimiz bir koy. Gökova’nın güney kıyısında yerleşim bulunan tek koy aynı zamanda. Koyun girişinde hemen sancağımızda önce Gökova Sailing Academy’nin marinasini görüyoruz. Ağaçların içinde çok güzel bir tesis, motorbot kabul etmiyorlarmış, yani yelkenciler için exclusive bir mekan resmen 🙂 Ancak iskelesinde yer olmadığı için yanaşamıyoruz. Onun yanında Marti Marina, onun da yanında vakıf iskelesi var. Ama hepsi dolu. Ancak Yücel Restaurant’in iskelesinde bayağı bir yer var. Biz de oraya bağlanıyoruz. Burayı bir yerden gözünüz ısırıyor diye düşünüyorduk, meğer daha önce Okluk Koyu’nda bulunan, ancak kamulaştırma yüzünden yerlerinden edilen Yücel Restoran buraya taşınmış, muhtemelen oradan hatırlıyoruz, çünkü girişteki ana direkli levhası bile aynı sanki. Ancak bizim bağlandığımız günden kısa bir süre önce restoranın sahibi vefat etmiş, bu yüzden tüm işletme şu anda yastaymış ve restoranı hizmet vermiyormuş. Sadece iskelede bir görevli teknelerin bağlanmasına yardımcı oluyor. Su ve elektrik var. Normalde restoranda yemek yenmesi durumunda gecelik bağlanma, su ve elektrik dahil sadece 50 TL imiş. Restoran kullanılmadığı durumlarda 150 TL oluyor bu ücret. Tesiste tuvalet duş ve market mevcut. Duş suyu güneş enerjisi ile ısıtıldığı için pek sıcak su yok, ancak bu sıcak günlerde bizim için sorun olmuyor.
Denizi çok keyifli olmasa da Koray hızlıca bir atlayıp ferahlıyor. İskeleden teknelerin arasından girmek mümkün. Ayrıca sahilde kumsalda girilebiliyor, ancak zemin biraz balçık vaziyette, çok iyi değil. Denizden sonra duş almaya giden Koray, dönüşte maalesef teknede kötü bir manzarayla karşılaşıyor. Eda talihsiz bir kaza geçirmiş. Teknenin merdivenlerinden aşağı inerken dengesini kaybedip yuvarlanmış maalesef ve yüzünü kötü bir şekilde yere çarpmış. Üst dudağının içi patlamış, ancak bizi daha da endişelendiren burnunu yere kötü vurmuş. Önce çok üzerinde durmadık, ama sonra internette biraz araştırma yapınca burun kırığı olasılığından korkmaya başladık. Bir süre ne yapsak ne etsek diye düşündükten sonra işi garantiye almak için taksiyle Marmaris’e yollanmaya karar verdik. Zira Karacasöğüt’te hastane veya doktor bulunmuyor. Marmaris arabayla 30-35 dakika mesafede. Akşamın 1 saatinde Marmaris’te bulduğumuz bir özel hastanenin aciline giriyor, doktora Eda’nın burnunu kontrol ettiriyoruz. Röntgen falan da çekiliyor, doktor kırık olmadığını düşündüğünü söylüyor, içimizi süper rahatlamasa da şu anda yapabileceğimizin en iyisi bu. Belki birkaç gün veya birkaç hafta sonra hala şüphemiz varsa bir kulak burun boğaz uzmanına götürebiliriz. Karacasöğüt‘e dönüşümüz neredeyse 00:00’yi buluyor, hepimiz direkt sızıyoruz.
9 Ağustos, Pazar
Önceki akşam Bodrum’a dönme niyetiyle bizimle Marmaris’e gelmiş ancak o saatte araç bulamamış olan Korgün, bu sabah çok erken saatte kalkıp yola düşüyor ve tatilinin tekne ve Bodrum ayağında böylece sonlandırmış oluyor. Eda neşeli kalkıyor, durumu kötü değil. Burnundaki ödeme bağlı şişlik ve morluk devam ediyor, biz de gün boyu ara ara buz tedavisi yapıyoruz.
Korgün’ü burada bırakmış olduktan sonra yönümüzü tekrar batıya çeviriyoruz. Bundan sonraki rotamızı Duygu çizdi. İlk hedef Tuzla Koyu. Yaklaşık iki saatlik bir seyirden sonra bu koya giriyoruz. Girişindeki birkaç demir yerini çok korunaklı bulmadığımız için en dibine kadar ilerliyoruz. Burada kimsecikler yok, gözümüze kestirdiğimiz bir girintiye tek başımıza yanaşıp kıçtankara oluyoruz.
Suyu turkuaz olmasa da gayet keyifli ve sıcak. Başta Eda olmak üzere herkes keyifle giriyor. Eda zaten bu tatilde hem suya hem de tekneden denize girme rekorlarını kırıyor. Bu koyda da özellikle babaannesiyle kahkahalar dolu dakikalar geçiriyor denizde.
Günün geri kalanını yemek muhabbet deniz ve dinlenmeyle geçiriyor, saat çok geç olmadan uykuya dalıyoruz.
10 Ağustos, Pazartesi
Sabah kahvaltısından sonra yine demir alıp yola düşüyoruz. Bir sonraki durağımız Uzun Liman. Hemen önündeki Yedi Adalar’da da yüzmesi aşırı keyifli demir yerleri var aslında ama kısmen erkence, yani öğlen 12:00 gibi varmamıza rağmen buralarda boş yer bulamıyoruz. Demek ki iyice sabahın erken saatinde gelmek lazım buralar için.
Tuzla Koyu’ndan çıktıktan sonra güney yönünde 1 saati aşkın kısa bir seyir sonrası Uzun Liman’a giriyoruz. Bir çok tekne ve guletin varlığından belli olduğu üzere baya popüler bir durak noktası burası. Suyun berraklığı ve turkuaz renginden bunun sebebi hemen anlaşılıyor zaten. Bir gulet ve yelkenli arasında kendimize yer bulup kıçımızı araya sokuşturuyoruz. Çapamızı attıktan sonra sadece iskele koltuk halatımızı kıyıya bağlamakla yetiniyoruz, zira rüzgâr sadece batı yönünden esiyor. Bu arada koltuk halatını bağlamamızda sancağımızdaki guletin görevlileri bize yardımcı oluyor. Sanırız gün boyu canları çok sıkıldığı için böyle bir görev için kendileri gönüllü oluyor zaten.
Denizi çok keyifli olsa da akşamın ilerleyen saatlerine kadar rüzgâr ve dalgası sakinleşmek bilmiyor Uzun Liman’ın. Demirlediğimiz yerde sallanıp duruyoruz. Akşam yemeğimizi arılara rağmen yemeyi başarıyoruz. Bu koyun arıları meşhurmuş zaten. Ama kahve yakma yöntemi gerçekten işe yarıyor.
Bu arada bugün ikinci kez üstüste karaya bağlanmadan geçirdiğimiz gün. Anne ve babamız beklediğimizden daha iyi bir performans sergiliyor, herhangi bir şikayette bulunmuyorlar. Erzağımız zaten yeterince var, o konuda bir sıkıntı çekmiyoruz. Tuvalet işini de herkes bir şekilde hallediyor. Ancak kendimize ufak bir not: Eda Hanım bu fazla doğal hayattan biraz sıkılmış durumda. Açıkça restoranı, yürüyebilecek alanları ve tabii ki dondurma dolabı olan yerlere gitmek istediğini söylüyor. Sürekli ağaç ve deniz görmekten sıkılmış hanımefendi 🙂
11 Ağustos, Salı
Bu sabah Gökova Koyu’nun güneyi ile vedalaşıp artık dönüşe geçiyoruz. Tekne tatilimizi sonlandırmadan önceki son durağımız Çökertme’ye yöneliyoruz. Koydaki tek iskele olan Çökertme Balık Restoran’a bağlanıyoruz yine. En son bıraktığımız gibi yine çok dalgalı ve rüzgârlı bir deniz, maalesef koyun bu kısmı pek korunaklı değil. Neyse ki görevli Ergüney son derece tecrübeli, biraz uğraşla da olsa bizi kazasız belasız bağlatmayı başarıyor. Bağlandıktan sonra konuştuğumuz kankamız Alper’den öğrendiğimize göre koyda aslında baglanilabilecek hem de daha korunaklı ikinci bir tesis varmış: Sailing Kalamari. Artık bir sonraki sefere değerlendirmek üzere buraya notumuzu alalım.
2 gün sonra karaya ayak basan tekne ahalisi yeterince memnun. Gerçi tekne olduğu yerde bayağı bir sallandığı için Duygu dahil hemen herkesin başı dönüyor. Bir şekilde öğle yemeğini yemeyi başardıktan sonra herkes kendisini karaya atıyor ve akşama kadar tüm zamanını orada geçiriyor. Akşam yemeğinde restoranda çok leziz bir kaya levreği yiyoruz, tadı damağımızda kalıyor resmen.
12 Ağustos, Çarşamba
Bugün artık dönüş günü. İskeledeki deniz önceki güne nazaran bir hayli durulmuş ve yüzmek için pek keyifli durumda. Bu halini bol bol değerlendirdikten sonra 12:00 gibi Bodrum’a dönüş yolumuza geçiyoruz. Önce biraz yelken, rüzgara karşı birkaç tramola, baktık geç kalacağız, yelkeni toplayıp motor basmaca. Akşam 18:00’e doğru Bodrum Marina’ya giriyoruz. Akşam yemeğimizi normalde dışarda yerdik ama risk almamak için eve söylüyoruz. Bu pandemi döneminde o kadarcık da olsun yani. Türkiye’ye gelmemiz, tekne tatili yapabilmemiz, ve her şeyden önemlisi ailelerimizi görebilmiş olmamız bile büyük mucize 🙂